CareOxi
Yara Pansumanı Ve Pansuman Çeşitleri

Pansuman, yara temizleme ve bandajdan, M.Ö. 2100 yılında Sümer tabletlerinde söz edilmektedir. Aletlerin sterilizasyonu 1880'li yıllarda başlamış ve 1891 yılında ilk ticari steril pansuman malzemesi üretilmiştir.

Çalışmacılar yara iyileşmesinin nemli bir ortamda kuru ortama gore daha hızlı gerçekleştiğini belirtmektedir (Hilman ve Maibach 1962). Nemli yara iyileşme mekanizmasının anlaşılması, yara iyileşmesinde değişik pansuman tipleri arasındaki farklılıkların anlaşılması açısından yararlı olacaktır.

Pansuman malzemesi özellikleri, kontrolü

İdeal bir pansumanın ve pansuman malzemesinin özellikleri

Uygun estetik görünümde olmalıdır, şeklinde sıralayabiliriz.

Pansuman özellikleri kapalı ve açık bırakılan yaralara göre değişmektedir. Kuru herhangi bir akıntının gelişmediği temiz yaralarda sık pansuman uygulanmasına gerek yoktur. 24-48 saat sonra açık bırakılabilirler. Ancak girişimin yerine göre yaranın dış ortamla temasının kesilmesi ve yeni travmalardan korunması amacıyla ince bir pansuman malzemesi ile kapatılabilir.

Pansuman aralıkları ve yaranın gözlenmesi 24 saat veya daha uzun sürelerle olabilir. Açık yaraların bakımı belirli özellikler gösterir. Yaranın temizlenmesi iyileşme sürecine yardımın önemli bir basamağıdır. Yaradaki debrisin, nekrotik doku ve kalıntının, pansuman malzemelerinin temizlenmesi çok önemlidir. Yara yatağının serum fizyolojik ile yeni travmalar oluşturmadan temizlenmesi tercih edilmelidir.

Hastaya işlem sırasında en az rahatsızlığın ve en az ağrı hissinin verilmesi için çaba gösterilmelidir. Yaranın temizlenmesi serum fizyolojik ile ıslatılmış gazlarla dikkatlice yapılabildiği gibi, enjektör yardımı ile irrigasyon yöntemi de uygulanabilir. İrrigasyon sırasında iğnenin takılı olmamasına dikkat edilmelidir.

Bu hastaya verilebilecek zararın yanında sağlık çalışanının korunması açısında da önemlidir.

Açık yaraların değerlendirilmesinde ve bakımında oluşturulması gereken faktörlerde T (Tissue): doku özellikleri (debris, nekrotik doku), I: infeksiyon veya inflamasyon, M (Moisture): yaranın nemliliğinin dengesi, E (epitelizasyon): yara kenarlarının gözlenmesi, olarak belirlenen “TIME” prensibinin tamamlandığı bir çalışma uygun yaklaşım olarak göze çarpmaktadır.

Yaralara uygulanan pansuman malzemeleri günümüzde çok çeşitlilik kazanmıştır. Bunların yaranın ve hastanın özelliklerine göre seçilerek kullanılması önemlidir.

Pansuman Yapılırken Dikkat Edilecek Noktalar
Enfeksiyon Kontrolü

Cerrahi birimlerde tedavi gören hastalarının hastaneden taburcu edilmesiyle birlikte dikkat edeceği bilgiler de kendisine verilmelidir. Uygulanan cerrahi girişime özel bilgilerin yanında iyileşmesinin belirli bir zaman alacağı, yaranın bakımı, periyodik kontrolleri, hareket, egzersiz, dinlenme ve işe başlama hakkında bilgilendirme de çok önemlidir.

Steril Pansuman Malzemeleri (Pasif Kapama)

Yara tedavisinde pansuman materyalinin etkili olup olmadığına karar vermek için yaranın iyileşme süreci yakından takip edilmelidir. Eaglstein (2001) kronik yaralarla ilgili yaptığı çalışmada tedavinin 2-4 haftası içinde yara boyutunda anlamlı bir küçülme olmamasının, kullanılan pansuman materyalinin etkisiz olduğunun bir göstergesi olduğunu belirtmektedir.

Pansuman malzemesi yaraya ve yaranın boyutuna göre seçilmelidir. (Nelson ve Dilloway 2002). Oluşan yaranın hızlı ve doğru tedavisi için yaranın durumuna göre pansuman ürünü seçilmelidir. Pansuman ürününü seçerken yaranın çeşidinin yanında hastanın sosyo-ekonomik durumu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Epitelizasyonu uyarıcı etkisi sınırlıdır. Örneğin; Bactigras ürününün gram (-) ve gram (+) mikro organizmalara ve mantarlara etkisi kanıtlanmıştır. Enfekte küçük yanıklarda ve ülserde, greft-donör alanlarında kullanılabilir. Bactigras yaraya yapışmayıp aynı zamanda gözeneklerinden yara eksudasının ikinci yara örtüsüne geçmesini sağlar. Kronik ve akut yaralarda kullanılabilir.

İnadina pansuman ürünü olarak seçeneklerden biridir. Köpük içeren pansuman ürünlerinin avantajları absorban ve yapışmaz olmasıdır. Yaraya ekspanze olabilirler ve düzensiz yapıda yaralara uyum sağlar, kolay çıkartılırlar. Hasta banyo yaparken pansuman ürünü çıkartılmalı ya da sudan korunmalıdır. Köpük pansumanlarda epitilazasyon, oklüziv pansumanlar kadar iyi oluşmamaktadır. Yara üzerindeki pansuman yara eksudasının miktarına göre 4 – 7 gün kalabilir.

Yaranın durumuna göre poliüretan yapıda yaraya yapışmayan ya da yapışkan ürün seçimi yapılabilir. Hidropolimer köpük yapıda absortivesi yüksek bir ürün yarada termal izolasyonu oluşturup kalıntı bırakmadan, toksik etki yapmadan ve en dıştaki poliüretan tabaka ile sızıntıyı önleyip, su geçirmeden yara bakımı yapabilir. Kısaca pansuman seçiminde izolasyon, nem tutma, mekanik koruma ve bakterilere karşı bariyer fonksiyonuna sahip olma özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Film örtülerinin avantajı yaranın dışarıdan izlenebilir olması, dezavantajı eksudanın sızmasıyla sık pansuman değişimine neden olmasıdır.

Oklusif / Okluziv bir pansuman, yaralı dokuda nemi tutan ve böylelikle nemli yara iyileşmesini sağlayan material olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde 1000 farklı çeşitte oklusif pansuman bulunmaktadır ve bu pansumanların satışı 1995‘te 350 milyon doları bulmuştur. Buna ragmen, oklusif pansumanlar faydalı olabilecekleri vakaların muhtemelen en fazla % 30’unda kullanılmaktadır (Reiter 1994).

Oklusif pansumanların tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Oklusif pansuman tedavisinin en eski kayıtlarından biri MÖ 1615 tarihine ait Smith Papirüsünde yer almaktadır. Bu papirüste kapalı yaraların açık yaralardan daha çabuk iyileştiği belirtilmekte ve sakızımsı bir maddeyle kaplı bez şeritlerden pansuman yapımı tarif edilmektedir.

Hidrojel pansumanlar (oklusif yöntem)

Hidrojeller; karboksimetilselüloz gibi polisakkaridler, poliakrilamidler veya diğer polimerler ve jelatinden meydana gelen hidrofilik polimerlerin üç boyutlu ağıdır (Güneş ve Eşer 2006). Fleksible tabaka (solid) veya amorf jel şeklinde tüp olarak üretilmektedirler. Şeffaftırlar, yaradan rahatlıkla temizlenebilirler ve yaraya yapışmazlar (Kaymakçı 2004). Hidrokolloidler kullanımdan önce kuru ve siyah eskarların debridmanını gerektirirken, hidrojeller nekrotik doku ve kabukları nemlendirirler (Hansson 1997). Pansumanlar eksudanın miktarına bağlı olmakla birlikte 1- 3 günde bir değiştirilmelidir (Güneş ve Eşer 2006, Cholate 1994) .

Hidrokolloid pansumanlar (oklusif yöntem)

Buhar geçiren bir filmin ya da köpüğün üzerinde emici bir katman şeklinde hazırlanmıştır. Hidrokolloidler yara materyalleri içinde oldukça kullanışlı olan ürünlerdir. Genellikle hidrofilik polimer, basınca duyarlı yapışkan tabaka ve suya geçirgen olmayan fakat buhar iletimini kolaylaştıran tabaka içeren kompozit plaklardır. Uygulama bölgesindeki sızıntı yaradan emilir. Hidrokolloid pansumanlar bileşim ve özelliklerine göre farklılık gösterirler. Pansumanın eksudayla temas eden içteki tabakası hidrofilik bir jel oluşturmak ve nemli bir ortam sağlamak için karboksimetilsellüloz veya polisakkarit ve proteinlerden oluşur. Köpük veya filmden oluşan dış tabaka ise yara bölgesini dış kontaminasyondan etkin bir şekilde korur (Barnes 1993, Reiter 1994).

Hidrokolloid pansumanla tedavi edilen yaralarda iyileşme hızının arttığı bildirilmektedir. (Görse ve Messner 1987, HanField ve Kerstein 1988, Smith ve Ark. 1993). Hidrokolloidler aynı zamanda epitelizasyon hızını ve kollajen üretimini arttırmaktadır (Graumlich ve ark. 2003). Hidrokolloid pansumanlar emici özelliklerinden dolayı daha az sıklıkta değiştirilir (Kannon ve Garrett 1995, Varghase ve ark. 1986).

Üzerinde yer aldığı yapının kapatıcı özelliği nedeniyle enfekte ya da aşırı eksuda oluşturan yaralarda uygun değildir (Kaymakçı 2004). Yaklaşık olarak üç günde bir değiştirilmeleri gerekir (Singhal ve ark. 2001).

Köpüklü pansumanlar (oklusif yöntem)

Köpükler (sünger); Suyu seven (Hidrofilik ) ve Suyu sevmeyen (Hidrofobik) özellikdedirler.

Köpük pansumanlar hidrofilik poliüretan sodyum akrilat köpükten oluşan bir iç tabaka ve hidrofobik yarı kapatıcı filmden oluşan bir dış tabaka olmak üzere iki bölümden oluşur (Hasson 1997, Leipziger 1985). Köpük pansumanlar eksudayı emerler ve yarı kapatıcı film sayesinde nemli bir yara çevresi oluştururlar (Güneş ve Eşer 2006). Az miktarda eksuda oluşturan yaralar için uygun olan ürünlerden aşırı eksudalı yaralar için son derece emici yapılara kadar değişen bir yelpazeye sahiptirler.

Ancak köpük pansumanlar eksudayı jel haline dönüştürmez. Birçok nemli yara pansumanlarında olduğu gibi köpük pansumanların da eksudayı emici özelliği sınırlıdır. Bununla birlikte Banks ve arkadaşlarının çalışmalarında (1997), köpük pansumanların hidrokolloid pansumanlara göre daha az sızıntı meydana getirdiği ve emici özelliklerinin daha fazla olduğu belirtilmektedir. Pansumanlar tamamen ıslandığında ya da pansuman üzerinde eksuda görüldüğünde değiştirilmelidir. Pansumanların çok sık değiştirilmesi veya kuru yaralarda kullanımı yara yatağının irritasyonu ve bozulmasıyla sonuçlanır.

Hidroaktif poliüretan köpükten mamul ürünlerin kenarlarında dokuya yapışan bir alan olan ya da doğrudan yara üzerine konabilen formları mevcuttur. Gümüş gibi antimikrobiyal ajanlar emdirilmiş çeşitleri olduğu gibi nemlendirme özelliği olan özel jeller/sıvılar (parafin vb) emdirilmiş formlarını da görmek mümkündür (Örnek marka Hartmann , Alman).

Hidrofilik, Latince’de suyu seven anlamına gelir. PVP ise yıllardır ilaç sektöründe kullanılan bilinen hiçbir yan etkisi olmayan sentetik bir polimerdir. PVP, su ile temas ettiğinde bünyesine su moleküllerini hapseder ve tıpkı bir balığın yüzeyinde olduğu gibi suyu kullanarak sürtünmeyi minimuma indirir. Örneğin: Hidrofilik kateterlerin/sondaların sıradan jelli kayganlaştırıcılara göre çok önemli avantajları vardır.

Ayrıca sekonder pansuman olarak da kullanılabilirler (Kaymakçı 2004). Her 3-7 gün arasında değiştirilir (Singhal ve ark. 2001, Choate 1994).

Poliüretan Sünger:

Gerek günlük kullanımda, gerekse endüstriyel uygulamalarda en çok kullanılan sünger gurubudur. Mobilya, tekstil, otomotiv, beyaz eşya, inşaat, temizlik, medikal, marine, spor ve ambalaj sanayinde yaygın kullanılırlar. Polyesther ve polyether olarak iki ana bazda üretilen süngerler içerisine katılan kimyasal eklentileri ile sert ve esnek üretilen türleri ile geniş kullanım sahaları oluştururlar. Düşük ve yüksek basınçlı üretim teknikleri ile her türlü şekil verilerek ve kontinus olarak üretilirler.

Hidrofobik özellikli köpük malzemeler‘in VAC tedavisinde kullanılması uygundur. Hidrofobik istikrar sağlayacak şekilde tam gözenekli poliüretan yapıdan oluşan süngerler basınç altında ve nemli ortamda iken yüksek performans sağlar. Sünger perfüzyonu artırır ve doku granülasyonuna yardımcı olur. Buna ek olarak aşınmaları önleyerek gereksiz parçaların yara yatağında kalmasını engeller. Süngerlerin çift yüzlü yapısı sünger hücrelerine üç boyutlu iskelet bağı sağlar. Bu özellik tedavi boyunca özgün bir filtreleme yeteneği kazandırır. Hücrelerin yapı kombinasyonu ve bileşen içeriği süngere yapışmazlık özelliği kazandırarak, kapamanın kolay çıkarılmasına yardımcı olur ve hastanın hissettiği acıyı en aza indirir. VAC tedavilerinde cihaz bağlantı port ve drep malzemelerini bir arada içerir.

Gümüşlü süngerler

Vakum yardımlı yara tedavisinde kullanılmak üzere özel olarak tasarlanan bir diğer sünger yapısıdır. Tam gözenekli poliüretan yapı basınç altında ve nemli ortamda hidrofobik istikrar sağlar ve basıncı yara yatağı boyunca homojen olarak dağıtır. Yara tedavisi için dünya standartlarındaki gümüş, iyonizasyon ile yara yatağında mikroorganizma oluşumunu aktif olarak engeller.

Çok yönlü ve konforlu, gelişmiş bir yara süngeridir. PVA sünger aslında polivinil alkol’den kompoze edilmiş bir sentetik süngerdir. Biyolojik uyumlu bu özel sünger genellikle flep, greft ve tendon gibi bölgelerdeki yaralarda ve cerrahi operasyonlarda kullanılmaktadır.

Tabii deniz süngerine benzer 3 boyutlu açık hücresel bir yapısı vardır. Tüm hücreleri birbiri ile bağlantılıdır, bağımsız değildir. Bu fiziki yapının en büyük avantajları yüksek geçirgenlik etkisi, temizlendikten sonra tekrar kullanılabilme kabiliyeti (sadece medikal olmayan durumlarda) ve etkileyici geçirgenlik ve saklama özellikleridir.

PVA sünger suda kendi kuru ağırlığını 12 katına kadar emer. Suyla doyurulduğunda tabii deniz süngeri kadar yumuşak ve esnek olur. Islak hacmi kuru hacminden % 20 kadar büyüktür. PVA diğer bütün sentetik sünger materyallerine nazaran eşit ve/veya daha büyük mekanik dayanıklılık ve aşınma mukavemeti gösterir. Gözenek boyutu ve şekli özel uygulama şartlarına uyum sağlamak üzere değişiklik gösterir. Islak PVA sünger 90 dereceye kadar ısıya plastik deformasyon göstermeden dayanır.

PVA ham halinde saf beyazdır. Her hangi bir renge boyanabilir ve yüksek derecede renk sabitliğine sahip olur. İşlenmemiş PVA sünger ne bakteri ve küf gelişmesini destekler ne de böyle organizmaları imha eder. Islak paketlenmiş köpük, bakteri ve küf gelişimini engellemek üzere kimyasal olarak muamele görebilir.

Faydaları

Non Woven (Dokuma Olmayan)

Farklı tür ve yapıda çeşitli endüstri alanlarında kullanılan, yüksek sıcaklık, basınç, yüksek mukavemet, sürtünme mukavemeti, ses izolasyonu gibi yüksek teknik özellikler gerektiren yerlerde çeşitli içeriklerde kullanılırlar.

Nonwowen özellikle üzerine geldiği süngere yüksek çekme kopma mukavemeti kazandırmasının yanında aşınma direnci, geçirimsizlik, yanma dayanımı gibi nitelikler kazandırırlar. Bazı uygulamalarda tek başlarına sızdırmazlık contası olarak da kullanılırlar. Bazı türleri toz ve sıvıyı filtre etmekte de kullanılırlar. Bu tür filtre keçeleri yıkanabilme özelliği ile bir çok kere kullanıma müsaittir. Filtrasyon uygulamaları için doğru gramaj, doğru kalınlık ve gözenek yapısının seçilmesi ile çeşitli boylardaki partiküller çok kolay filtre edilirler. Elektrik süpürgesi toz filtrelerinde çokça kullanılırlar.

Endüstriyel keçeler genellikle iğneleme yöntemi ile imal edilmekle beraber presleme yöntemi ile de imal edilen pek çok keçe, endüstrinin vazgeçilmez yalıtım elemanları olarak kullanılmaktadırlar. Polyester, Cotton, Geotextil, fenolik türleri bulunmaktadır. Otomotiv ve beyaz eşya endüstrisinde kullanılan fenolik keçeler ısı ile şekillendirilerek iki ve üç boyutlu halde üretilebilir. Isı dayanımı yüksek bu ürünler ayrıca iyi de ses yalıtım malzemeleridir.

Bazı türlerin yapısına eklenen fenol ile aleve dayanıklı hale getirilirken ısı ile kolayca şekillendirilebilirler. Fenolik keçeler ısı ile formlanmaya müsait yapısı ile otomotivde yaygın kullanılırlar.

Derin yaralarda konulacak hidrofobik süngerin yara ile sünger arasına konması uygun olabilir. Uygulamalar hekim kontrolü ile yapılır.

Saydam (Transparan) Örtüler (oklusif yöntem)

Saydam transparan örtüler genellikle ikincil pansuman olarak kullanılan ince, elastik, transparan ve çoğunlukla mikropor poliüretan içeren, yapışkan bantlı plastik membrandır. Bunların çoğu yarı tıkayıcı olup nemli yara çevresinin sürdürülmesini ve kontaminasyona karşı etkili bir engel oluşturulmasını sağlar. Emici değildirler ve yara yüzeyi ile temas etmezler. Drape, Medikal Film .vb isimler vardır. Saydam örtüler yara yüzeyindeki nemi tutarak nekrotik dokuların yumuşamasına, büyüme faktörlerinin ve hücre gelişmesi üzerinde birçok yararlı etkinin arttırılmasına yardım ederler. Saydam örtülerin yara iyileşmesinde etkili olduğuna ilişkin çalışmalar bulunmaktadır (Leipziger ve ark. 1985, Lydon ve ark. 1989, Rubio 1991).

Kuru ve hafif akıntılı yaralara uygun olan şeffaf, koruyucu pansuman, hipoalerjenik yapışkan madde ile kaplanmış, bakteri önleyici ve su geçirmez poliüretan filmden üretilmiştir.

Faydaları

Endikasyonları

Kserojeller ya da Aljinatlı pansumanlar (oklusif yöntem)

Kserojeller akıntılı yaranın üzerine temas ettiğinde jel benzeri maddeye dönüşen kuru pansumanlardır. Dekstranomer ve aljinatlar bu grupta yer alırlar ve jel formu oluşturmak için Guluronikasid-Ca ile kombine edilmişlerdir. Sızıntının büyük miktarı absorbe edildikten sonra jel, hidrojele benzer etkiler gösterir ve nemli yara iyileşmesine katkıda bulunur (Thomas 1985).

Aljinatlar, yüksek emiciliğe sahip olan kompleks yapıdaki polisakkarid pansumanlardır ve eksudası fazla olan yaralar için çok uygundur. Yaraya yapışmazlar, ancak yaranın kurumasına izin verilirse epiteliyal dokuya zarar verirler. Şerit halinde üretildiğinden kavite içerisine uygulanması kolaydır (Hutchinson ve McGuckin 1990, Güneş ve Eşer 2006). Aljinatlı pansumanların jel oluşturma özellikleri kullanılan ürüne göre değişir. Bazı ürünler kaldırılarak çıkartılabilen kısmen jelleşmiş bir katman yapacak kadar sınırlı ölçüde jel oluşturur. İkinci bir örtü gerektirir. Eskarlarda ya da kuru yaralarda kullanılmamalıdır (Kaymakçı 2004). Yaradaki eksuda miktarına bağlı olarak 12 saatten 3 güne kadar değiştirilir (Singhal ve ark. 2001).

Aljinatlı Hidrojel nekrotik ve fibrinli tabakayı nazik ve etkili biçimde rehidrate (yeniden nemlendirme) edip doğal otolitik debridman sağlarken yara iyileşmesi için ideal olan nemli ortamı sağlar.

Yapılan araştırmalar aljinat pansumanların iyileşmeyi hızlandırdığını belirtmektedir. Hansson’un (1997) belirttiğine göre, Thomas ve Tuccer kalsiyum aljinatla pansuman yapılan bacak ülserinin iyileşme oranının parafinli gazlı pansumana göre 4 kat daha hızlı olduğunu bildirmişlerdir. O’Donoghue ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada (1997), kalsiyum aljinatla pansuman yapılan 30 split deri greft donör bölgesinden 21’inin 10 günde tamamen iyileştiği saptanmıştır. Benzer olarak Thomas (1985), Basse ve arkadaşları (1992), Sayag ve arkadaşları (1996) aljinat pansumanların yaraların iyileşme hızını arttırdığını belirtmektedirler.

Aljinat Çeşitleri

Potasyum, kalsiyum, amonyum ve sodyum’dur. Yara iyileşmesindeki olumlu etkileri aljinatların pansuman malzemelerinin (özellikle sargı bezleri) yapısında kullanılmasına olanak vermektedir.

Kalsiyum aljinat (C6H7Ca1/2O6)n, amonyum aljinat (C6H7O6NH4)n, potasyum aljinat (C6H7KO6)n ve sodyum aljinat (C6H7NaO6)n polisakkarit yapıdadır ve molekül ağırlıkları yüksektir. Sodyum, potasyum ve amonyum tuzları suda iyi, kalsiyum tuzu ise az çözünür özelliktedir. Aljinat çözeltilerinin viskozitesi ortam sıcaklığına, iyon yoğunluğuna, molekül ağırlığına ve metal iyonlarının varlığına bağlıdır.

Hidrokolloid yapıda ve suda çözünür özellikte olan aljinatların ilk tanımlamasını 12 Haziran 1881’de İngiliz kimyager E.C.C Standford yapmıştır ve patentini almıştır. Aljinatların ticari olarak üretimleri ise 1920’lerde denizciler için üretilen konservelerde kullanmak amacıyla başlamıştır. Günümüzde ise birçok gıda alanında uygulamaları görülen aljinatlar kıvam arttırıcı, emülsiyon stabilitesini sağlayıcı, jel oluşturucu, su almayı engelleyici ve ağızda dolgunluk hissi oluşturucu olarak kullanılmaktadırlar.

Kalsiyum Aljinatlı Pansuman’a örnek: Kalsiyum aljinat liflerden oluşan bir pansuman veya tampon malzemesi ile; Pansuman: Aljinat lifler yara sekresyonu ile temas ettiğinde jel haline dönüşür. Yararları: Derin yaralarda dahi temizlik ve sekresyonun uzaklaştırılması, gevşek lif bileşimi sayesinde iyi sarma kalitesi. Pansuman değişimi: Sorbalgon tamamen jel durumuna geçtikten sonra değiştirilir.

E401 Sodyum aljinat, E402 Potasyum aljinat, E403 Amonyum aljinat ve E404 Kalsiyum aljinat aljinik asitin tuzlarıdır ve gıda endüstrisinde kıvam arttırıcı katkı maddeleri olarak kullanılırlar.

Aljinik asit, kahverengi deniz yosununun (Laminaria, Macrocystis) hücre duvarından elde edilir. Aljinatların üretiminde kullanılan deniz yosunları günde ortalama 60 cm uzama gösterirler ve yıl içinde birkaç kez hasat edilebilirler. Macrocystis pyrifera aljinat üretiminde en çok kullanılan deniz yosunlarından biridir ve Kaliforniya, Avustralya, Yeni Zellenda ve Afrika kıyılarında bol miktarda bulunur. Okyanusların kayalık zeminlerine sıkıca tutunmuş olan yosunlar, su yüzeyinin yaklaşık 90 cm altından kesilerek toplanır ve ayıklanma-temizlenme işleminden sonra aljinik asitin alınması için sıcak alkali ortamda bekletilir. Alkali ortamdan çıkarılan ürün süzüldükten ve CaCl2 ile çöktürüldükten sonra, tuz formlarını elde etmek için uygun bazlar eklenir. Sodyum, kalsiyum, potasyum ve amonyum aljinatlar bu işlemlerin uygulanmasından sonra elde edilen başlıca aljinik asit tuzlarıdır.

Aljinatların tamamı jel oluşturamazlar, fakat soğuk suda, kalsiyum iyonlarının varlığında ortamda geri dönüşümsüz jel oluşturabilmektedirler. Az miktarlardaki kalsiyum iyonları aljinat çözeltilerinin viskozitesini yükseltir ve yüksek miktarlar jelleşmeye neden olur. Aljinatların yapısı jelleşmeyi, jellerin sertliğini ve jelleşme süresini etkiler. Aljinat jelleri ısıya oldukça dayanıklıdır.

Aljinatlar yaygın olarak düşük konsantrasyonda yüksek viskozite sağlamak için kullanılırlar. Eğer karıştırma gibi etkiler çok fazla değilse, çözeltiye çok az kalsiyum iyonu ilavesi ile çok daha yüksek viskozite elde edilebilir. Meyve suları gibi gıdalarda aljinatlar bu özellikleri yüzünden sıklıkla kullanılmaktadırlar.

Aljinat moleküllerinde karboksil gruplarının iyonlaşma düzeyi pH düşürüldükçe azalır. Düşük pH’da görülen iyonlaşmadaki azalma negatif yüklerin kaybına neden olur ve moleküller birbirleri ile reaksiyona girerek çözelti viskozitesini arttırırlar. Çok düşük pH’da ise arasındaki yaygın etkileşim sonucu aljinik asit çökerek çözeltiden ayrılır. Bu yüzden asitli ürünlerde aljinatlar kullanılmazlar.